Nereye mi ?
Savaşların, yıkımların, kavganın,
çıkarcılığın, haksızlıkların, olumsuzlukların olmadığı, insanların barış içinde
yaşadığı, dayatmaların bulunmadığı, tüm canlıların var olma haklarına saygı
duyulduğu bir dünyaya.
Belki ütopya ama kedilerin,
köpeklerin el- bebek gül- bebek kabul gördüğü, doğa kıyımlarının yapılmadığı,
yaban hayatın ellenmediği bakirliğinin
gözetildiği, duyarsız, duygusuz insanların çoğunlukta olmadığı,
Hep kaybedenlerin tarafında
bulunmanın yaşam yazgısı olmadığı,
Bir yerlere, işte böyle bir
diyara kuş olup uçsam, sonra da aynı onlar gibi vakit geldiğinde sakin,
gözlerden ırak bir köşede, kimselere görünmeden, dert olmadan, huzur içinde
“hoşça kalın” desem..
Hep merak eder dururdum.
Çevremizde onca kuş yaşıyor. Bunlar gün gelip ölüyor ama sayıları hiç azalmıyor
gibi, ya da onların ölülerini hiç görmüyor gibiyiz.
Neden ?
Meğer benim gibi başka merak
edenler de varmış. Cumhuriyet Bilim Dergisinin bu haftaki sayısında bu sorumun
cevabı yanıt bulmuş. Sizlerin de ilgisini çekeceğini düşünüp aynen
aktarıyorum:“Ölü kuşların, daha doğrusu diğer tüm hayvanların ölüsünün akibeti,
ölüm nedenine bağlıdır. Eğer kuş, yırtıcı bir hayvan tarafından öldürüldüyse, o
hayvan tarafından anında yenildiği için geriye birkaç tüyden başka bir şey
kalmaz.
Hasta hayvanlar ise çoğunlukla
sakin ve sessiz bir köşe bulup saklanırlar. Dolayısıyla hastalıktan ve
yaşlılıktan ölen hayvanlar erişimi güç yerlerdedir ve büyük olasılıkla
karıncalar ve diğer böcekler tarafından yenirler.
Bizim ölüsünü gördüğümüz kuşlar
genellikle kaza ile ölen ve diğer Hayvanlar tarafından yenilmeyenlerdir. Bu
kazaların içinde en sık olanı araba çarpmasıdır. Kuşlar diğer hayvanlara göre
daha atik ve hızlı olmalarına karşın, kalkış ve inişleri yavaş olan iri kanatlı
kuşların, küçük cinslerine göre trafikte ölme riskleri daha fazladır.”
Ne güzel değil mi? O naif
canlılar; sağlıklarında da, dünyayı terk ettiklerinde de kimselere yük olmadan,
öyle tüylerinin hafifliğince yaşayıp sonra da sessizce kaybolup gidiveriyorlar.
Geçtiğimiz Perşembe, bir hayvan
dostu olduğunu öğrendiğim, ne yazık ki sağlığında kendisini tanıma fırsatı
bulamadığım, ancak tabutunun başında son anda “güle güle” diyebildiğim bir
duyarlı yüreğin cenazesindeydim. Rahmetli, kedileri çok severmiş. Ben geç
geldiğim için şahit olamadım. Bir arkadaşı anlattı. Tabutu musalla taşına
konulup, son yolculuğuna çıkarılacağı araca binene dek, başucunda bir tekir
kedicik nerdeyse nöbet tutup, onu yalnız bırakmamış. Işıklar içinde yatsın, bu
dünyada bulamadı ise yeni dünyasında huzur bulsun.
Cenaze arabası mezarlığa
yollandığında camiden ayrıldım. Aklıma Orhan Veli’nin “Ömür” isimli şiirinden
şu dörtlük takıldı:
“Özenle sakladığınız bir sarı
lira gibi ömrünüz;
Vakit gelip sandıktan çıkardığınızda,
Bir de bakıyorsunuz ki
Tedavülden kalkmış.”
Ömürlerinizi özenle saklamayın,
hayatı dolu dolu yaşayın. Yapmak istediklerinizi sürekli ertelemeyin,
sahiplenmeyi düşündüğünüz sarman kediciği, boynu bükük sokak kapısında
bekletmeyin. Lapa kulaklı, kırma yavru köpek, barınak telleri ardında sizin
emekliliğinizi, mazeretlerinizin bitmesini beklemesin.
Zaman kıymetli, ömür kısa; bir
gün bir de bakarsınız “vakti geldi” diye sandıktan çıkarttığınız yaşamınızın
geri kalan kısmı çoktan “tedavülden kalkmış.”
Ece
Bilgin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder