16 Tem 2012

NUHUN GEMİSİ



 Bir düşünür, ”insanları tanıdıkça köpeklerimidaha çok seviyorum” demiş. Çok güzel ve yerinde bir söz. Tabii anlayana..

  Ülkemizde en çok istismara konu olan canlılar; çocuklar, hayvanlar ve doğa.(içeriğinde ormanlar, sazlıklar, göller, denizler vb.) Tüm bunların ortak noktası korumasız, masum oluşları ve seslerini duyurabilme imkanlarının kısıtlı ve hatta hiç olmayışları değil mi?

  Geçtiğimiz günlerde Cumhuriyet gazetesinde bir makale okudum. Başlığı “Sigara İçen Çam”. Bir dönem Antalya’da  bizim uyanık zeki insanımız, ortadan kaldırmak istediği ağaçların altına gaz döküp, içten içe alevsiz yanmasını, sonra da kurumasını sağlarmış. Bu uygulama dikkatleri çekince ağaçların köklerine sülfirik asit dökmeye başlamışlar. Bu nasıl bir vicdansa? Onlardan boşalan arazilere de kasabalardaki WC benzeri beton yapıları kondurup ceplerini doldurmaya koyulmuşlar. Bu tür uygulamalar ormanlık alanlar için, sazlıklar için hep yapıla gelmedi mi ülkemizde? Nasıl olsa zavallı ağaçların sesleri çıkmıyor. İçten içe yanıp tepelerinden ince bir duman çıkarmanın dışında bir tepkileri olmuyor. Sazlıklar ateşe verildiğinde ise içlerinde yuvalanan garip kuşçuklar kısa bir süre çığlıklar atıp ateşlerin içinde ince çıralara dönüşüyor o kadar.

  Sonra çocuklar; yetiştirme yurtlarındaki baskı, işkence, tecavüz, dayak görüntülerini artık izleyemez oldum. Bunlar devlet kurumlarının koruması altındakiler. Bir de kendi ebeveynlerinin tacizlerine sessizce katlanan küçük canlara ne demeli?

  Ve sıra geldi hayvanlara.O sahipsiz canların haklarını savunan kaç tane duyarlı yürek var ki? Hele hele Hayvan Hakları Koruma Kanunu çıkmadan önce bu hem duyarlı hem cesur diyeceğim insanlara ne acımasız yakıştırmalar, karalamalar yapıldı. Yok “Panter”, yok “cazgır, kavgacı”. O aşamada “Panter’leşme” nin dışında ne yapabilirlerdi ki? Ellerinde dayanabilecekleri, güç alabilecekleri ne bir resmi kuruluş ne bir yazılı evrak. Sadece duyarlı yürekleri. Onları da çileden çıkartmak hiç de zor olmuyordu.

  Her neyse, sonuçta o gün de bu gün de sokaklardaki, dağda, bayırdaki hatta hayvan baktıklarını sanan bazı sapık zihniyetlerin ellerindeki masum canlar, yine korumasız yine insafsızca, türlü yöntemlerle  işkence görmekte, uzun süreli, acılı ölümlere mahkum edilmekte. Bir tarihte Eskişehir’deki köpek barınma evlerinin yetkili veterineri ile bir görüşmemiz sırasında bu köşede çıkan yazımda “Hayvanların 24 saat beton zeminde kalması hem fiziksel hem psikolojik rahatsızlığa yol açmaktadır.Bu bağlamda barınakta köpeklerin gezmesi için ayrılan toprak bölmenin bir an önce devreye girmesi gerekir” şeklindeki sözlerimi okumuş. Anlaşılan epeydir de nedense kinlenmiş. Bana hiç hoş olmayan bir ses tonu ve hitap tarzıyla bu fikre nerden kapıldığımı ve hangi bilimsel kitapta rastlayıp okuduğumu, kendine veteriner fakültesinde böyle bir bilgi verilmediğini söylemişti. Sonra bu şahıs bir internet sitesinde hayvan sevgisiyle ilgili köşe yazısı yazıp, insanlara bu konuda ahkam kesti. Bazen sözün bittiği zamanlar oluyor, bu da böylesi bir zaman işte.

  Ağızları var, dilleri yok canlılara hükmetmek, kötü emellerini onlar üzerinde gerçekleştirmek ne de kolay değil mi? Ne de olsa seslerini yükseltemiyor, öyle seçimlerde sandık başlarına gidip oy verme olanakları da yok. Arada sırada, o sessizlerin sesleri olmaya çalışan küçük grupları, fanatikleri de fazlaca takmadan, dert etmeden bir iki göz boyayıcı uygulamalarla oyalayıp yolunuza devam. Yüreklerinde his, duygu dışında her şeyi taşıyan, kafalarında “pandora’nın  kutusu”ndaki tüm pislikleri besleyip, büyüten insanlar için çözüm bu kadar basit değil mi?

  Ama dikkat edin! Doğa kendisini böyle hoyratça, acımasızca kullanıp istismar eden ademoğlundan intikam almaya hazırlanıyor. O gün geldiğinde Nuhun Gemisi’nde kendiniz için bir karışlık yeri biraz zor bulacaksınız.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder