5 Ağu 2012

ALLAH ONLARA VERİR

ALLAH ONLARA VERECEKMİŞ 


Çoğu insanımız sokaklardaki sahipsiz canlar için böyle düşünüp, böyle söylem geliştirmekte. Allah onlara verecekmiş! Ne verecek? Yemek, aş, su, yatacak yer hatta.

     Evet, Allah birilerine bir şeyler vermiş bu gerçek; yarattığı insanlara akıl, fikir, izan, vicdan, acıma duyusu vermiş. Bunları vermiş ki diğer canlara gerekeni yapsınlar diye.

     İnsan dışındaki canlılarda  bizlere iltimas geçilen pek çok özellik yok. Mesela konuşma, ifade etme yeteneği. Yani bir kedi, köpek, kuş, balık ya da ne bileyim işte solucan, karınca, kelebek; hiç ama hiç birisinde derdini dillendirme özelliği bulunmaz. Aslında bakışlarıyla, çıkarttıkları seslerle, davranışlarıyla bir şeyler söylerler, ama bunları anlayabilen çok az insan vardır.

     Hayvanlarla konuştuğu, onların dillerinden anladığı rivayet olan bir özel insan da Hz. Süleyman’dır. Hz. Süleyman hayvanları sever, onları hoş tutar; bununla ilgili Kuran’da bazı ayetler vardır. Hz. Süleyman’ın hayatının anlatıldığı bu ayetlerde Müslümanlar için hayvan sevgisinin önemine işaret edilmektedir. Çünkü iman eden bir insan Allah’ın yarattığı canlılardaki derin hikmetleri, yaradılış güzelliklerini daha iyi kavrayabilir. Buna örnek olarak hayvanlardaki ibretliklerin derin olarak anlatıldığı Nahl  suresinde, “ …onlarda( hayvanlarda) sizin için bir güzellik vardır”  buyurularak bu gerçeğe dikkat çekilmiştir.

     Kuran’da hayvanların insanlara fayda veren yönlerinden biri de güvenlik sağlamaları olarak gösterilmiştir. Örneğin köpeklerin sahiplerinin güvenliklerini sağlamaları amacı ile beslenebileceklerine dair işaretler bulunmaktadır. Kehf suresinin 18 inci ayetinde, Ashab-ı Kehf’in köpeklerinden bahsedilmektedir. Daha pek çok ayette de hayvanların yaradılış nedenlerinin irdelenmesi teşvik edilmektedir.

     Şimdi bunları neden yazıyorum, ülke olarak Müslüman dininden değil miyiz? Ve dinimizi seven, ona bağlı bir toplum değil miyiz? Öyle olduğumuzu söylüyor, savunuyoruz en azından.

     Ama bakıyorum öyle söylemler geliştiriliyor ki insanı çileden çıkartan; mesela son dönemlerde evinde, sokaktaki zavallı üç beş kediciğe evini açan, karınca kararınca onları doyurup besleyen, hastalandıklarında tedavilerini yaptıran bir güzel yürekli arkadaşıma komşuları tarafından inanılmaz baskılar yapılmakta, örneğin geçenlerde yaşadığı apartmanın genel kurul toplantısında kadıncağıza “Nediye kedi besliyorsun, onları ne yapacaksın, sen komşularına bak!” gibi şeyler söylenmiş. Bu kadıncağızın beslediği kediler sabah namazından çıkan dini bütün(!) bir Müslüman’ın önüne çıkıyormuş ve bu dindar bey bundan çok ama çok rahatsız oluyormuş! Hadi bakalım, buna ne dersiniz? Kedinin sabah namazından çıkan beyin önüne çıkmasında ne beis olur ki?

     Hep anlatılmaz mı: Peygamberimizin, kedisi Müezza’nın giysisi üzerinde uyuyup kalması ve Hz. Muhammed’in onun uykusuna kıyamayıp giysisinin ucunu kesip kedisini uyandırmadığı. Kedilerin dinimizde sevilen, kollanan canlar olduğu, Medine’de çok sayıda kedinin cami avlularında, camilere ait halı rulolarının içinde bakılıp kollandığı bir gerçek değil midir?

     Sen kedilerini bırak, komşularına bak ne demek oluyor ki? Kadıncağız kedilerine bakınca komşularıyla iyi ilişkiler kuramaz mı? Tam tersi ben şahidim eşi ölen, yalnız kalan arkadaşım yıllardır komşuları ile iyi geçinmek adına inanılmaz özverilerde bulunmakta.

     Bazılarımız dinimizin gereklerini bilmiyor mu? Ya da bilip de uygulamak işlerine mi gelmiyor? Bu nasıl bir vicdan? Ne istiyorlar zavallı canlardan? Onları yaratan da, kendilerini yaratan da aynı Allah değil mi? Neden bazıları yaratancılığa soyunup, şu canlı yaşasın diğeri ölsün gibi dine, vicdana, insanlığa sığmaz, akıl almaz söylem ve eylemlere girişiyor?

     Allahın, herkese gören göz, anlayan kalp vermesini dilerim. Ya da Hz. Süleyman’a bahşettiği hayvanların dillerinden anlaması yetisini ihsan etmesini. Görsünler, duysunlar bakalım o zaman o zavallılara neler ettiklerini…

Ece Bilgin


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder