22 Kas 2010

BAYRAMDA BURUK ACI



Bayramın(!) ikinci, üçüncü günleri kesimler bitti, insanlar birbirlerini ziyarete başladı. Bakıyorum bizim apartmanın kapısında kalabalık bir aile; babanın elinde büyükçe bir naylon poşet; içinden belli belirsiz taşınan taze etin pembeliği görünüyor.

Şöyle bir düşünüyorum oturanların içinde kendi parasıyla et satın alamayacak kimler olabilir diye, aklıma hiçbir isim gelmiyor. Olsun, belli ki kendisine et gelen aile bir süre sonra iadeyi ziyarete gittiklerinde bu kez onlar o aileye naylon poşet içinde et sunacaklar. Ve bu gidip gelmeler böylece devam ede gelecek..

O poşetlerin içindeki etler çok değil bir iki gün öncesine kadar yaşayan, bakan, gören, meleyen,hisseden canlılardı, hatta bazıları soğuk bıçak boyunlarına değene dek, o bıçağı tutan ellerce beslenmişlerdi de. Önce ait oldukları sürüden, annelerinden, çobanlarının yanık kavalından, köpeklerinin güven veren koca sesli hav havlarından ayrıldılar. Kamyonlarda birbirlerine değe değe, sallantının ritmiyle, gecenin karanlığında başlarına ne geleceğinden habersizce uzun yolculuklar yaptılar, sonra altları saman döşeli geçici ağıllarına kapatıldılar, bir sürü adamlar gelip onları uzaktan süzdü, bazıları ağızlarını açıp dişlerini yokladı. Neden olduğunu çözemediler..

Birçoğu gençliklerine güvendi, bizi kimse istemez daha süt kuzusu, süt danasıyız, ağzımızda henüz emdiğimiz annemizin sütünün kokusu var, bizi kim ne yapsın diye avundular. Bilmiyorlardı ki insanların tercihi o süt kokulu ağızlardı her zaman.

Sonra içlerine korkunun salındığı o son yolculuklarına çıkartıldılar, havada garip bir kan kokusu duydular, Çengelköyde Bekar Deresi’nin yanından geçerken suların kırmızı aktığını gördüler. Hayat güzeldi, her şeye rağmen yaşamak istiyorlardı. Kimisi son bir ümitle cellatlarının ellerinden kaçtı. Kaçtığına pişman ettirilircesine dayaklardan, eziyetlerden sonra yakalandılar. Kimisi kaderine rıza gösterip uslu uslu celladına teslim olup boynunu bıçağın altına verdi. Onlar artık parçalara bölünmüş, kimisi kemikli, kimisi kuşbaşı, bazılarıysa kıyma haline getirilmiş ete dönüşmüştü.

Artık naylon poşetlerin içerisinde bayram ziyaretlerinde sunulmaya hazırdılar. Kimseler onların yaşarkenki halini düşünmedi, kimseler onlara merhamet etmedi. Bir tek çocuklar! Son günlerini onlarla geçirip arkadaş oldukları çocuklar.. Onların da saf temiz alınlarına ılık kanlarından birer parmak sürüldü ki büyüdüklerinde temiz, merhametli yürekleri taşlaşıp, acımayı, kıyamamayı, merhamet etmeyi unutup, tıpkı kendileri gibi, onları sadece ET olarak görebilsinler..!

Yazan : Ece Bilgin

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder