Ben size ; sahipsiz canlar, adları sokak kedisine, sokak köpeğine çıkarılmışlar,
Ben size, ben sizlere mecburum bilemezsiniz..
Önce ülkemin halkı gibi, açlığa, sevgisizliğe, yalnızlığa mahkum edilip, dilenci yapılıp, sonra hakları korunmak için yasalar çıkarılan, avuçlarına sadakalar konan canlar,
Ben size, sizlere mecburum.
Sizleri sevmek çoğu kez içime dayanılmaz acılar verse de, eşimle, dostumla, oğlumla, komşumla kavgalı ettirse de,
Ben sizlere mecburum siz bilemezsiniz..
Belki yolda belde beni görüyorsunuz, ama gözleriniz gözlerime değmezse eğer, beni bilip tanıyıp, yanıma gelmiyorsunuz ..
Öyle örselenmişsiniz ki; insan denen yaratıklardan, hem ruhunuz hem bedeniniz, bazen güvenmeyip, bana da havlıyor, kıh edip pati, tırnak atıyorsunuz, olsun ben yine size mecburum..
Barınak denen, insanlığın ayıbı tecrithanelerde, tel örgülerin ardında ağlıyorsanız nedensiz hapisliğinize ve ben hiç bir şey yapamıyorsam eğer sizin acılı mahpusluğunuza,
Sırf bu yüzden de dargınsanız bana, olsun ne çıkar,
Ben sizlere mecburum.
Başlarını okşayamadıklarım, acılarını dindiremediklerim, canlarım, ciğerlerim ben size, ben sizlere;
Dağdaki, bayırdaki, sokaktaki, barınaktaki acı çeken, işkence gören, sevdiceklerim, hepinize mecburum, bilemezsiniz..
Abdülvahit Hoca’nın cami avlusunda baktığı yabani kediler, sevgili arkadaşlarımın sokak sokak beslediği tekirler, kırçıllar, tülüler ve daha niceleri, ben sizlere, hepinize mecburum..
Park eden bir aracın tekerleği altında kalan resminizi gördüğümde, sırtımda koca bir ağırlıkla sabahlara kadar uyuyamasam da,
Sıcacık evimin rahatlığını, güvenini sizler buz gibi havalarda dışarılardasınız diye hissedemesem de,
Bana inanılmaz mutluluklar, bir o kadar da umutsuzluklar yaşatsanız da, ben sizlere muhtacım ama siz bunu hiç bilemezsiniz..
Canlarınıza üç kuruşluk kuduz aşısını çok görüp, on kuruşluk zehirle iki gün iki gece belediyelerin barınaklarında itlaf edilen, ölürken ağızları annelerinin memelerinde kalan yavrucuklar, ben sizlere mecburum..
O estetik harikası bedenlerinizi fark edemeyen, görmeyen gözlerce, çöplüklere, mezarlıklara, dağ başlarına, ormanlara, sokakların acımasızlığına atılsanız da siz, sizler,
Benim yüreğimin en üstünde, tahtında hiçbir zaman terk edilmeyecek, en dokunulmaz köşesinde olan canlar, ben sizlere muhtacım.
Hayatımın hiçbir döneminde siz olmadan yaşamadım ki, yaşayamam ki,
Evimde ailemden olmanıza izin verip, bile bile bir gün beni dayanılmaz hasretinizle bırakıp gideceğinizi,
Sizlerden hiç vazgeçmedim sizlersiz hiç olamadım,
Yazılarıma döktüm hepinizi, kaybettiklerimi içime gömdüm ve size söz verdim, yaşadığım sürece SESSİZ ÇIĞLIKLARINIZIN SESİ olacağıma..
Ben size muhtacım siz bilemezsiniz.
Sizsiz bir yudum suyu içemesem de, bir dilim ekmeği iç huzuruyla yiyemesem de, her şeye karşın,
İyi ki varsınız çünkü ben size MECBURUM!…
Siz bilemezsiniz.
Sevgililer günü, sömürücü kapitalist düzenin, alışveriş dürtüsünü azdırma amaçlı, insanlara dayattığı bir gün. Sanki bu günün dışında sevenler sevdiklerini mutlu edemezmiş gibi.
Ben de dayatmalara alıştım işte, bu özel günde iki yıl önce kaybettiğimiz büyük şair, tarihçi Atilla İlhan’ın o çok sevilen bir şiirinden öykünerek kendi sevdiceklerime ufak bir armağan verdim..
Ece Bilgin

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder