1 Şub 2011

Siz Hiç Ümitsizliğin Gözlerini Gördünüz mü?




   Hangi kent, hangi barınak, ne önemi var ki? Ülkemizde bu isimle açılan- ya da daha modern, şık isimler konulan- eskiden olup da halen devam eden pek çoğunda aynı görüntüler yok mu?

   Tek başına durduğu telli bölmede boylu boyunca uzanmış, o güzel başını soğuk fayansın üstüne koymuş yatıyor. Belki de içindeki yangıyı, yarasının acısını o şekilde söndürmeye çalışıyor. Gencecik bir köpek, belli en fazla bir iki yaşında, tüylerinin rengi kar beyaz, o renkle tezatlı kıpkırmızı bir kan gölünün içinde. Öyle çaresiz, öyle çaresizliğine rıza göstermiş.

   Diğer bölümlerdeki arkadaşları hareketli, kimisi hapisliklerine isyankar havlayıp, gelenlere, her şeye rağmen dost bildikleri insanlara seslenip kendilerini gösteriyor. Belki bu esaretten bizi kurtaran çıkar diye umutlanıyor.

   Beyaz ise  öylece yatmakta, sadece bir kez gözlerini açıp, ona bakan bizlere başını kaldırmadan  bakıyor. Çok acılı, çok anlamlı, hiçbir şey beklemeden, hiçbir şey ummadan sadece bakıyor. İşte ben o zaman, o bakışlarda simsiyah, dipsiz kuyular gibi ümitsizliğin gözlerini görüyorum..

   Kanamasının nedeni barınakta gerekli cihazların olmayışından bilinememiş, teşhis konulamamış, sadece klasik antibiyotik tedavisine başlanmış.

   Belki de cömert insanların(!) çöplerine bıraktıkları yiyeceklerin içine karışan cam parçalarını yedi yanlışlıkla, nereden bilebiliriz ki? Onu emanet ettiğimiz sokaklarda başına kim bilir ne geldi de o kan gölünün içinde öyle umarsız, ümitsizliğin gözleriyle bakmak zorunda kaldı bize son kere. Kim bilir?

   Onu donanımlı bir veteriner kliniğine gönderip, derdine derman olmaya çalıştığımızda ise çok geç kalınmıştı. Artık yoktu. Bir gece yarısı soğuk fayansın üzerinde, soğuk rüzgarların eşliğinde, ölüm nedenini kendinden başka kimseler bilmeden öyle yapayalnız, başını bir şefkatli el okşamadan, belki bir zamanlar güzelliğine hayran olan mahallenin çocuklarının koyduğu ismi kulağına hiç kimseler fısıldamadan geldiği gibi sessizce çekip gitti bu dünyadan.

   O şimdi yok.. Biliyorum onun gibi daha pek çoğu da böyle sessiz sedasız gidecekler.. Ölen ölür kalan sağlar bizimdir denilecek, tabii ki de ölecekler denilecek bazılarınca. Ve onlar ümitsizliğin gözleriyle son kez, kısacık bir zaman diliminde kalabildikleri dünyaya, eğer göz göze gelebildikleri olursa, onlara bakacaklar.

   Bizler çaresiz hep laf üreteceğiz, kendi kendimize kahrolup duracağız, çözümsüzlükler denizinde, olmayan çözüm sandalına tutunamadan bata çıka yüzeceğiz.

   Sahipsiz canların üzerinden pek çok insan geçim kapısı bulmuş; taşeron firmalar, barınaklarda çalışan personel, ilaç firmaları, köpek, kedi mama firması sahipleri, kulaklara küpe yapan imalatçılar ve daha pek çokları. Kazanmasınlar demiyorum, ama bunun bilincinde olup, ekmek kapılarının esas sahiplerinin de yaşam haklarına gereken özeni göstermeleri gerekmez mi diyorum.  
  
Ece Bilgin

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder