15 Şub 2012

Sevgisizler Günü..




   14 Şubat’ı “sevgisizler günü” ilan etmek istiyorum. Ne o keyfiniz mi kaçtı, dünyanın parasını verdiğiniz kırmızı gül elinizi mi yaktı, ya da harçlıklarınızdan biriktirdiğiniz parayla aldığınız pahalı ithal parfümün kokusu birden kötü mü geldi burnunuza?
   Neden bu karar vardım? Zaten oldum olası kapitalist sistemin piyasayı canlandırma amaçlı çıkarttığı bu uyduruk günleri sevmem. Çocukluğumuzda bir tek “yaş günlerimizi” kutlardık birbirimizin, bir de “anneler günü” yeni yeni moda olmuştu, ben anneciğime modaya uyup hediye alabilmek için ağabeyimle birlikte harçlıklarımızı katıştırıp, o güzel saçlarına üzeri parlak  taşlarla süslü bir tarak almak için şehrin nerdeyse tek bijuteri dükkanından boynum bükük, taşları olmayan sade bir tarak alıp çıkmak zorunda kaldığımda ne kadar mutsuz olduğumu, ondan sonra uzun yıllar o günde evimizin etrafındaki arsalardan kır çiçekleri toplayıp hediye olarak onları anneme götürdüğümü bugün gibi hatırlarım.
   Dün arkadaşlarımla birlikte günler önce  araç altında kalıp kırılan bacağını alçıya aldırdığımız, bu dönemi geçirmesi için emanet ettiğimiz, bir dükkandan kaybolup o haliyle caddelerde dolaştığını öğrendiğimiz köpeği aradık sokaklarda, caddelerde.
   Adalar’ın arka sokaklarında olacağını tahmin edip, o rüzgarda ağzımız burnumuz kum içinde dolaşırken yıkılan evciklerin kalıntıları içine sığınmış köpekleri gördük, yine yıkımı yakın olan bir ahşap evin içine girip sığınan kedilere rast geldik.
   Düşündüm; hepsi de yaşam mücadelesinde, talepleri olmadan, kendilerine sorulmadan verilmiş bir hayatı sürüklemeye çalışıyorlar sessizce! Yaşamaları da ölümleri de dünyaya gelişleri de hep sessizce. Hele bir ufacık seslerini duyurmaya kalksınlar, insanlar anında gazetelerin şikayet köşelerinde “köpek havlamasında uyuyamıyoruz” ya da kediciklerin aşk miyavlamalarına tepki, onları koruyup kollayan bir iki duyarlı yüreğe veryansın “bunları buraya alıştırdınız, miyavlamalarından geceleri rahat edemiyoruz”.
   “Bu dünya kimin?” diye sormaya kalkışsanız malum yanıt: elbet tek  mutlak hakim onların, insanların! Yaşamak, soylarını devam ettirmek, mutlu olmak, tüm nimetlerden yararlanmak, hatta  rant sağlamak onların. Siz istediğiz kadar “Dünya yalnız sizin değil” deyin.
   Peki bu insanlar birbirlerini sever, korurlar mı? Belki bir yere kadar. Ama en ufak bir çıkar çatışmasında aman Allahım, işte o zaman o yıkık viraneleri paylaşan köpekler kadar barışcıl, paylaşımcı olmazlar, olamazlar. Ne kardeş, ne anne baba, evlat dinlerler. Nerde birbirlerini sevecekler?
   Gün, sevgisizler günü. İnanın bana böyle. Bir tarih, hadi 14 şubatı yerinde rahat bırakalım başka bir tarih saptayalım. “Dünya sevgisizler günü” olarak inanılmaz rağbet görür, piyasa birbirlerine hediye almak için yarışan insanlarla coşar da coşar.
Göstermelik yapılan şirinlikleri, birbirine hediyeler veren insanları, yüze gülüp arkadan kuyu kazan cinsdaşlarımızı bir kenara koyalım, kendimizi kandırmayalım, dürüst olalım, gelin şu “sevgisizler günü”müzü bir tarih saptayıp hep birlikte güle oynaya kutlayalım.
   Hayvanlara düşmansanız, kedi, köpek, kuş ve hatta adını kesimliğe çıkarttıklarımız, haşere diye gördüklerimiz de dahil olmak üzere tüm hayvanlara; sevgisizseniz, gürültü yapıyorlar diye bahçede oynayan çocuklara, yolda birbirleriyle yüksek sesle şakalaşıyorlar diye gençlere;       ağaçlara yaprak döküyorlar diye düşman kesilip dalını, kolunu kestirirseniz, böyle sevgi kısırı, sevgi cimrisi bir kişiyseniz, ben sizin en yakınlarınızı, çocuğunuzu, anne, babanızı  sevdiğinizden de ciddi şekilde şüphe ederim. Sevgi bir bütündür normalde. Doğada var olan her şeyin bir varlık nedeni vardır. Bunlardan bazılarını seviyorum, bazılarını sevmiyorum deme lüksümüz olamamalıdır..
   Tamam tamam anlaştık, kızmayın! Vereceğiniz hediyeleriniz,  söyleyecek sözleriniz günler öncesinden hazırdı. Sizlerin 14 şubatınıza dokunmayacağım, ama bana söz verin, senenin 365 gününden birisini mutlaka “Sevgisizler Günü” olarak kutlayalım.

Ece Bilgin      


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder