Bana niye gülmüyorsun
diyorlar, ben niye güleyim, niye mutlu
olayım ki? Hiçbir şey eskisi gibi değil
, olması gerektiği gibi değil; ağacın
yeşili, denizin, gökyüzünün mavisi,
yağmurda ıslanan toprağın kokusu..Hepsi sahte, hepsi bir başka, hepsi de sanal
alemlerin ürünü gibi. Yıldızlar eskisi gibi parlamıyor gökyüzünde, ışık
kirliliği her yerde..Son zamanlarda arzularım bir türlü yerine gelmiyorsa eğer,
sırf bu nedenledir belki de , yıldız kaymalarını izleyip dilek
tutamadığımdandır, yana yakıla istediklerimin, özlemlerimin hep belirsiz
zamanlara kalması.
Herkes kıvırtık, herkes maharetli bir dansöz bu dünya sahnesinde. Ne dostluk kalmış gerçek anlamda
ne içten duygular insanlar arasında . Acı ile umutsuzluk kolkola .İyiye, güzele
dair çabaların hepsi boş, sonuçsuz nedense. Ben niye, kime güleyim, neden mutlu
olayım sahtece?
Dünyayı para elegeçirmiş, para! Varsa çıkar, menfaat ..Vatan, millet, ana, kardaş hele hele
doğa, hayvan sevgisi! Hak getire..Bizde yırtınıp duruyoruz habire “yaşam
hakkına saygı” diye.
Kendi cinsine değil
karındaşına yaşam hakkı vermeyen toplumdan kendi dışındaki canlara merhamet
etmesini beklemek safdillik değil de ne?
Emekli bir üst düzey
yönetici yazılarımla ilgili yorum yapıyor ayak üstü; hayvan haklarını iyi
savunuyorsunuz ama, bizlerin genlerinde hayvan sevgisi yok diye.. Öyle mi ?
Türkler hayvan sevmez mi? Bakıyorum etrafıma, çoğu bu tanıma uygun insanlarla
çevrili. Meşhur Vişnelik Pazarı dönüşü
arkadaşımın evinin önünde soluklanırken bizler gibi pazar torbalarını
bırakmış dinlenen bir bayana bütün sevecenliğiyle yaklaşıp sürünüyor “Dudu’nun
yavrusu”. Kadın bir öfke, bir hışımla kovalıyor yavru kediciği, pist pist..
Zaten sunsa da torbaların içindeki sebzeleri yemezdi ki Dudu’nun yavrucağı .
Beklediği belki biraz ilgi, biraz sevgi
Her zaman çantamda
bulundurduğum kuru mamadan bolca kediciğe verdikten sonra dönüp kadına nasıl
bir tavır içine girdiğine bakıyorum , o da bana bakıyor kendince alaylı,
müstehzi.
Bir zamanlar hayvan
yasalarıyla ilgili merciin başında bulunan saygıdeğer şahsı hatırlıyorum, onun
benim yazılarımla ilgili sözcüklerini; “bizim genlerimizde hayvan sevgisi yok”
sözünü.. Ne sevgisi var? Kendi cinsine sevgisi? Doğa, ağaç,
çiçek, millet, vatan? Ne sevgisi var genlerimizde? İnsanın kendi cinsiyle ilgili yaptıkları
kafama takılıyor, sonra diğerleri.. Biz birbirimizi seviyor muyuz , ağacımızı,
taşımızı, toprağımızı, vatanımızı, milletimizi seviyor muyuz acaba? Ya da
sevmekten ne anlıyoruz?
Sorumluluk nasıl bir
duygudur diye düşünmeye başlıyorum birden. Sevmek şart mı sorumluluk duymak
için? Dünyayı paylaştığımız diğer canlılar için sorumluluk hissetmek..
Bunun devamı kendi
geleceğimizi güvence altına almak değil mi? Ah ! şu insan oğlu ne kadar da
aymaz ne kadar da sığ düşünceli. Mesela
pazar dönüşü o yavru kediyi kovalayan bayan ailesinin bir haftalık erzağını
evine götürmenin coşkusu ve mutluluğu içindeyken ekolojik zincirin olmazsa olmazlarına kayıtsız kaldığının ve
bir gün bu kayıtsızlığının ailesinde, kendisinde nasıl da olumsuz sonuçlar doğuracağının
farkında mı acaba? Hiç ama hiç sanmıyorum Toplum tam bir aymazlık içinde ,
hemen herkes günü birlik yaşıyor, bugünü kurtarsın da gerisi ne olursa olsun...
Gel de mutlu ol, gel de
neşelenip gül kahkahalarla. Mutlu olunacak ne bıraktılar ki cennet vatanımızda.
Duymayanlar duysun, bilmeyenler bilsin; vatan topraklarından sonra şimdi sıra denizlerimize gelmiş onları
satıyoruz., hem de üzerlerindeki fenerleriyle birlikte. Hadi canım demeyin
biraz duyarlı, biraz uyanık olun. Belki siz geldiniz gidiyorsunuz ama ya yeni
nesiller, ya sizlerin yavruları, ya onların çocukları, torunlarınız ? Sevginiz
yoksa bile sorumluluk duygunuz olmalı . Eğer insansanız, kendinizi insan
hissediyorsanız.
Mutlu domuzluktan
vazgeçin, birazcık bedbaht da olsanız
insan olmayı deneyin, İNSAN!
Ece
Bilgin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder