4 Oca 2012

Bugün Yemek de Ne Var Sorusunu Sorduğum Günler….



Meğer ne mutluymuşum, annem düşünürdü o zamanlarda evdeki aç karınları günde üç öğün doyurmayı, bir de karşılığında şikayet olmasın diye çeşitlendirmeler, farklılıklar, seçenekler sunmaya gayret ederdi, bu arada evinin bütçesini de kollamak zorundaydı ister istemez.

Kaç yıldır ben bu soruyu soran değil sorulan yerindeyim, bu gün yemek de ne var akşama ne yiyeceğiz, meğer anneciğim ne zorluklar çekermiş onun o güzel öpülesi elleriyle bizlere hazırladığı çeşitlemeleri hiç düşünmezdik nasıl soframıza geliyor diye.

Dolmaları sarmaları bir hammada siler süpürür, lahana, karnabahar ,ıspanak türü sebzeler olunca da  isyan bayrağını çekerdik, annem de babamda bize uzun uzun onların faydalarını anlatırlardı ama biz yine de patates tava eşliğinde ızgara köfteyi pırasa yemeğine tercih ederdik.

Ağabeyimle benim gönlümüz hoş olsun diye sık sık kurabiye yapardı annem, evlerde fırın yoktu, mahalle fırınlarına tepsilerle taşınırdı o güzel kokulu kurabiyeler, ben gönüllü olurdum pişirildikten sonra alıp eve getirmeye, genelde dayanamaz erken gittiğim fırında fırıncının asık suratlı daha pişmedi diyen yüzüyle karşılaşırdım. Ama bir daha ki bir daha ki seferlerde de akıllanmaz, yine vaktinden önce giderdim tepsiyi almaya, bazen  oturur orada bekler sıcak sıcak ellerim kollarım yana yana getirirdim eve. Sıcacıkken fazlada değil, bir iki tane yer, sonraki günlerde bayatladığı gerekçesi ile yeni tepsinin yapılmasını beklerdim, öncekiler çoğunlukla bahçemizdeki kediciklere köpeğimiz Konta giderdi.

Güzel günlerdi güzel. Böyle hemen her evde bahçelerde barınan canlara verilecek  sofralardan ayrılan bir şeyler mutlaka olurdu. Nerde şimdiki gibi kuru mama filan , sofradaki ayrılanların dışında sevenleri kediciklerini ciğercilerden payla köpeklerini de kasaplardan aldıkları kemikle beslerlerdi.

Bütçeler fakir amma gönüller zengindi. Dedim ya güzel günlerdi güzel.

Şimdi yine var mahalle aralarında kara taş fırınlar odun ateşinde pişen ekmekler, kadınlar yine arada özelliklede bayramlarda tepsilerini götürüyor oralara, yalnız nedense hiç eskisince kokmuyor ne kurabiyeler ne de ekmekler!

Tohumları değiştirildi deniliyor, buğdayların, bizim değilmiş artık tohumlar, dışarıdan alıyormuşuz onları da. Allah Allah! Gel de şaşma, çok ürün ve kısa sürede alınması uğruna yani rant uğruna o güzelim kokulardan vaz mı geçtik şimdi biz  gel de şaşma.

Her şeylerimiz dışa bağımlı oldu, kediler köpekler bile yurtdışından ithal. Karabaşlar çomarlar yok artık ya da varda barınaklarda, sokaklarda ittirme de kaktırmada. Yerine pet shoplardan milyonlara alınan cinsler. Ama bir de gün geliyor bakıyorsunuz onlarda aynen yerli cins ırklar gibi, yine sokaklarda barınaklarda.

Yok yok kalmadı dünyanın bir tadı tuzu, babamın her akşam gümüş kadehinden içtiği rakının da kokusu yok artık, bizim tekelimizin ürünüydü, özenirdim, bir şey zannederdim öylesine keyifli içerdi ki! Özel sofra, özel yemekler olurdu annemin titizle özene bezene hazırladığı.  Sonra içtimiydi kimseler ona karşı hiç ses çıkaramazdı o iyi bilir o en doğruyu söylerdi. Turfandalıklar illa ki sofra da bulunur,bol sarımsaklı cacıktaki salatalık mis gibi kokardı. Yaz akşamları arka bahçeye bakan mutfağımızın neşesi mutluluğu kedilerimiz duman kibar köpeğimiz lassiyle perçinlenirdi.

O çok uzaklarda kalan zamanlarda ben anneme bugün yemek de ne var diye sorardım.  

ECE BİLGİN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder