27 Şub 2012

Babaları Vasiyet Etmiş…


Birine, bir güzelliğe gönül verirsin
Bu bazen dağ olur, taş olur
Vatanın olur.
Ya da bir fikirdir gönül bağladığın.
Bazen de bir saçı perçemli yar
Ya da kadınsan eğer,
Ağzı karanfil kokulu bir filinta gibi er olur.
Sonra bir şeyler bahane olur.
Dermansız hastalık
Şanssız bir kaza bir kavga belki de.
Yaşlı da olsan genç de vaktin gelmişse eğer,
Göçüverirsin bu alemden
Yaşadıkların yaşamayı düşlediklerin de
Seninle birlikte girer,
Aşık Veysel’in sadık yarim dediği kara toprağa.
Önce sen gidersin ardından sana ait ne varsa
Belki sarman bir kedi,
Düşük kulaklı bir köpek,
Saksılarında boynu bükük sardunyaların.
Hani o gönül bağladıklarını çok ama çok sevdiklerini
Bir süre anar geride kalanlar
Sonrasında hiç yaşamamışçasına bir iz kalmaz senden.
Vasiyet te etsen atarlar kediciklerini sokağa
Can yoldaşın sevgili köpeğin düşer barınaklara,
Tel örgülerin ardına.
Çiçeklerini sulamazlar
Resimlerine bakmazlar.
Sevdiğin şarkıları çalmazlar
Birlikte gittiğiniz yerlere uğramazlar.
Bir tek suretin kalır.
Sırsız, artık kimselerin bakmadığı demode aynalarda.

Geçen ay bir arkadaşımıza satılık ev bakıyoruz. Vişnelik’te bir daire içini gezdik, eşyalar duruyor henüz. Yaşlı karı koca ölmüşler. Önce erkek, ardından da eşi. Bir tuhaf oldum daireyi gezerken, sanki onların mahremiyetine saygısızlık etmiş gibi hissettim kendimi. Mutfaktaki tas, tabak, bardaklar, yatak odaları, elbise dolapları, pencerenin önündeki uzun saatler oturup dışarıyı seyrettikleri kumaşı hayli eprimiş büyük kadife koltuk. Ayakkabı dolabında giydikleri yumuşak, kumaşlı terlikler. Hepsi onların daha birkaç ay öncesinde kullandıkları eşyalar. Öylece durmakta, sanki o çift yine gelecek ve yavaştan zamanın soldurmaya başladığı eşyaları tekrardan kullanmaya başlayacaklar gibi.

Sonra daireyi gezdiren komşularından öğrendik; bir küçük cins köpekleri varmış vefat eden çiftin, içim ezildi, ağzım kurudu, ona ne oldu diye sormaya korktum bir olumsuz yanıt alırım diye. Ama ben sormadan anlattı bayan, Eskişehir dışında oturan kızları götürmüş köpeciği. Babalarının vasiyeti imiş, sakın bırakmayın demiş. Onlar da vasiyetin gereğini yerine getirmişler. Sevindim, içimden koskocaman bir ‘oh!!’ çektim.

Evcil hayvancıkların alışkanlıkları çok başka oluyor, sahiplerine ölesiye bağlanıyorlar, çünkü onların dünyaları bir tek sahipleri, bizler oluyoruz. İnsanlar gibi çok fazla ilgi alanları yok . Onları bir şekilde bırakmak, terk etmek, zavallıların ölümüne neden olabiliyor. Bununla ilgili öyle çok olaya şahit oldum ki, içimden hiç çıkmayan anılar, sahneler, geride boynu bükük kalan kedicikler, köpecikler hatta ve hatta muhabbet kuşları.

Sıkı hayvan dostu arkadaşlar arada aramızda konuşuruz, bizlere bir şey olacak olursa geride bıraktığımız kıymetlilerimize ne olur, onlara kimler sahip çıkar diye. Kimsenin kıymetlileri, el bebek gül bebekleri canları, sokaklara, barınaklara düşmesin, meçhullere gönderilmesin. Aynı o yaşlı çiftin çocukları gibi vefalı çıksın emanetçiler.

Not: Sıcaklarda nasıl da susuyoruz, aynı bizim gibi sokaklardaki canlar da susuyorlar. Kapılarınızın önünde sürekli bir kap taze su bulundurun onlar için. Su verin su gibi aziz olun..

Ece Bilgin




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder