Birine, bir güzelliğe gönül verirsin
Bu bazen dağ olur, taş olur
Vatanın olur.
Ya da bir fikirdir gönül bağladığın.
Bazen de bir saçı perçemli yar
Ya da kadınsan eğer,
Ağzı karanfil kokulu bir filinta gibi er
olur.
Sonra bir şeyler bahane olur.
Dermansız hastalık
Şanssız bir kaza bir kavga belki de.
Yaşlı da olsan genç de vaktin gelmişse
eğer,
Göçüverirsin bu alemden
Yaşadıkların yaşamayı düşlediklerin de
Seninle birlikte girer,
Aşık Veysel’in sadık yarim dediği kara
toprağa.
Önce sen gidersin ardından sana ait ne
varsa
Belki sarman bir kedi,
Düşük kulaklı bir köpek,
Saksılarında boynu bükük sardunyaların.
Hani o gönül bağladıklarını çok ama çok
sevdiklerini
Bir süre anar geride kalanlar
Sonrasında hiç yaşamamışçasına bir iz
kalmaz senden.
Vasiyet te etsen atarlar kediciklerini
sokağa
Can yoldaşın sevgili köpeğin düşer
barınaklara,
Tel örgülerin ardına.
Çiçeklerini sulamazlar
Resimlerine bakmazlar.
Sevdiğin şarkıları çalmazlar
Birlikte gittiğiniz yerlere uğramazlar.
Bir tek suretin kalır.
Sırsız, artık kimselerin bakmadığı demode
aynalarda.
Geçen ay bir arkadaşımıza satılık ev
bakıyoruz. Vişnelik’te bir daire içini gezdik, eşyalar duruyor henüz. Yaşlı
karı koca ölmüşler. Önce erkek, ardından da eşi. Bir tuhaf oldum daireyi gezerken,
sanki onların mahremiyetine saygısızlık etmiş gibi hissettim kendimi.
Mutfaktaki tas, tabak, bardaklar, yatak odaları, elbise dolapları, pencerenin
önündeki uzun saatler oturup dışarıyı seyrettikleri kumaşı hayli eprimiş büyük
kadife koltuk. Ayakkabı dolabında giydikleri yumuşak, kumaşlı terlikler. Hepsi
onların daha birkaç ay öncesinde kullandıkları eşyalar. Öylece durmakta, sanki
o çift yine gelecek ve yavaştan zamanın soldurmaya başladığı eşyaları tekrardan
kullanmaya başlayacaklar gibi.
Sonra daireyi gezdiren komşularından
öğrendik; bir küçük cins köpekleri varmış vefat eden çiftin, içim ezildi, ağzım
kurudu, ona ne oldu diye sormaya korktum bir olumsuz yanıt alırım diye. Ama ben
sormadan anlattı bayan, Eskişehir dışında oturan kızları götürmüş köpeciği.
Babalarının vasiyeti imiş, sakın bırakmayın demiş. Onlar da vasiyetin gereğini
yerine getirmişler. Sevindim, içimden koskocaman bir ‘oh!!’ çektim.
Evcil hayvancıkların alışkanlıkları çok
başka oluyor, sahiplerine ölesiye bağlanıyorlar, çünkü onların dünyaları bir
tek sahipleri, bizler oluyoruz. İnsanlar gibi çok fazla ilgi alanları yok
. Onları bir şekilde bırakmak, terk etmek, zavallıların ölümüne neden
olabiliyor. Bununla ilgili öyle çok olaya şahit oldum ki, içimden hiç çıkmayan
anılar, sahneler, geride boynu bükük kalan kedicikler, köpecikler hatta ve
hatta muhabbet kuşları.
Sıkı hayvan dostu arkadaşlar arada
aramızda konuşuruz, bizlere bir şey olacak olursa geride bıraktığımız
kıymetlilerimize ne olur, onlara kimler sahip çıkar diye. Kimsenin
kıymetlileri, el bebek gül bebekleri canları, sokaklara, barınaklara düşmesin,
meçhullere gönderilmesin. Aynı o yaşlı çiftin çocukları gibi vefalı çıksın
emanetçiler.
Not: Sıcaklarda nasıl da susuyoruz, aynı
bizim gibi sokaklardaki canlar da susuyorlar. Kapılarınızın önünde sürekli bir
kap taze su bulundurun onlar için. Su verin su gibi aziz olun..
Ece Bilgin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder