12 Mar 2012

Bahar Bu Olsa Gerek…


Her ne kadar şimdi yaşadığımız günler “yalancı bahar” diye anılsa da, erikler çiçeklerini saklasa da tomurlarında, önümüzdeki günlerde “Mart kapıdan baktırıp kazma kürek yaktırsa” da benim içimde çoktan bahar rüzgarları esmeye başladı bile.

En olmadık insanları en olmadık bahanelerle affetmek geçiyorsa içimden,
Sesim elvermese de şarkı söylemeyi istiyorsam avaz avaz,
Bahçedeki ceviz ağacına bakıp bakıp “güzeli severler dal arasında” diye mırıldanıyorsa dilim.
Utana sıkıla da olsa mutlu olmayı umut ediyorsam için için
Çatıdaki çapkın sarman hiç bırakmıyorsa dişi Arap’ın  peşini,
Göçmen kuşlar göç hazırlığının telaşına girmişlerse çoktan,
Yukarılarda çocukların artık uçurtmadıkları uçurtmaları görüyorsa gözlerim,
Orhan Veli gibi “Eve ekmekle tuz götürmeyi böyle havalarda unuttuysam”
Bir ılık  rüzgar özgür başımda ki özgür fikirlerin tohumlarını yasaklara inat, dayatmalara inat saçıyorsa bereketli toprağa,
Durup durup eskilere, çocukluğumun mutlu günlerine dalıyorsa hülyalarım,
Sevişen kumruların demleri, sarmaş dolaş gençlerin coşkuları hiç bitmeyecek diye düşünüyorsam eğer,
Eskiden üzülüp kahrolduklarıma omuz silkip dudak bükebiliyorsam,
Yaşamdan yana, iyilikten yana, insanlardan yana, hakça bölüşümden yana hala tükenmemişse umutlarım.
İşte bu bahar olsa gerek.
     Bahar havası bu, insana neler yaptıracağı hiçççç belli olmaz, çarpar adamı. Baharın bereketinden, coşkusundan hayvanlar da nasiplerini almaz mı? Aslında en çok da onların hakları. Bütün kış neler neler çektiler. Şimdi ılık hava, yumuşak güneş, üreme telaşı. Bırakalım da biraz ohhh!! desinler.
     İçimi pek acıtan bir özlü deyiş vardır “İt bahara erdi ama yediği tekmeyi bir kendi bildi”. Bakın burada bile ona acımaya çalışılırken “İt” deyip aşağılamışız. Neyse ama söz doğru; kış boyu tekmelene itile oradan buradan kışalana kovula o zavallılar bahara erdi, tabi baharı göremeyenleri de çok oldu. Bazen onlar için acaba kurtuldular mı demekten kendimi alıkoyamıyorum, yaşayanlar ne görecekler ki?
     Sokak kedi ve köpeklerinin ömürleri kaç yıldır hiç merak edeniniz oldu mu? Ben söyleyeyim, iki-üç yıl, hadi diyelim bakılıp gözetilenler dört beş yıl. Bu zaman zarfında zavallıların çekmedikleri kalmaz. Bir kere insanlar istemezler onları ne mahallelerinde ne sokaklarında, değil ki bahçelerinde. Parklarda yaşamasınlar çocuğumuz korkar, mezarlıklarda yooo hiç olur mu? Olmaz! Gözümüzün görmediği, seslerini duymadığımız yerde olsunlar. Mesela barınaklar, şehirlerden uzaklara kurulur bu nedenle. Gözler görmeyince gönüller katlanır çünkü. Orda ne yerler ne içerler ne haldedirler kime ne size ne. Bakan bakıcıların, ilgilenen veterinerlerin insaflarına(!) kalmışlardır.
     Bana “Eskişehir’de hafta sonları nerelere gitsek, yabancısıyız bu şehrin?” diye soran okurlarım oldu. Çocukları ile birlikte bir hafta sonu Odunpazarı ya da Tepebaşı barınaklarından birisini ziyaret edebilirler. Hiç belli olmaz belki de dönüşlerinde bir güzel canı da birlikte yanlarında getirirler, işte sizlere bir öneri.
     Baharın sonu, yeni canlar gelecek dünyamıza. Kedi, köpek, kuş yavruları bizlerle birlikte paylaşmak isteyecekler bu dünyayı. Zaten buna hakları da var doğduklarına göre. Onlar ufak, onlar tecrübesiz. Evet, anneleri kol kanat germekte ölümüne bebelerine. Ama bizler de destek olalım yaşamalarına, kıymayalım o güzel canlara. Yer verelim sığınsınlar, mama verelim, ama en önemlisi sevgimizi verelim. Kaç günlük bir ömrümüz var ki yaradan bize bol bol vermiş sevgiyi, kefenin cebinde öbür tarafa götürecek değiliz ya. Kullanmadığımız kısmını biz de canlardan esirgemeyelim, cimrilik etmeyelim.

Ece Bilgin        




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder