Evin ön cephesinden dışarıya
bakmayı pek sevmem; arabalar, işleyen yoğun trafik ve karşı tarafta daha geçen
bir iki yıl öncesine kadar bahçe içindeki tek katlı evlerle meyve ağaçları olan
şimdiyse taş yığını şeklindeki yapılar, nesine bakayım, neyi seyredeyim ki ?
Ama o gün tesadüf dışarıya
bakıyorum, yan bloka bir cankurtaran arabası yanaştı, bir telaş bir koşturma,
sedyeyle yaşlıca bir kadın çıkartılıp arabaya yerleştirildi, onunla beraber bir
iki yakını da araca bindi. Geride, arkalarından yeisle, endişeyle bakan
üç beş komşu kadın kaldı. Kimdi, nesi vardı bilemedim, eskisi gibi komşuluklar
yok ki, değil bitişik apartmandaki komşularınızı tanımak, alt kat üst kat
komşunuzdan bile bihaber oluyorsunuz bu modern kent hayatında.
Neyse ertesi günü alışverişe
çıktım, yol üzerindeki her gün tam saatlerinde beni bekleyen kedilerimi,
köpeklerimi besleyeceğim, tam bir gün önce içinden sedye ile o kadının
taşındığı evin önünden geçeceğim, gözüme bir şey ilişti, bahçe duvarının
üzerine konulmuş açıkta bir çiçekli, yaşlıca teyzelerin giydiği cinsten pazen
gecelik ve onun üzerinde uzunca süre giyildiği belli, içlerine keçe konulmuş
bir çift siyah kışlık ayakkabı. Önce neden bunlar buraya konulmuş dedim, sonra
bir gün önceyi anımsadım sedyede kendinden geçmiş o güzel yüzlü yaşlıca bayanı
..İçim cız etti. Anladım ki ondan geriye kalan ve adet üzerine alınması için
kapıya bırakılan iki özel eşya idi bunlar.
Dünyada yaşarken hiç ölmeyecekmiş
gibi yapılanlar, söylenenler, umutlar, beklentiler, kırılan gönüller,
inandığımız dava, amaç, misyon uğruna harcadığımız bir ömür..Ve bittiğinde
arkada bırakılanlar, kimileri daha etkin daha yetenekli oluyor, kitaplar,
eserler, hep anılmasını sağlayan objeler bırakırken bazıları da işte kapı önüne
çıkartılıveren iki özel eşyasıyla veda ediyor bu yaşama.
Ya sözcükler, arkanızdan
söylenenler? “Ne iyi bir kadıncağızdı, kimseleri kırmadı, güler yüzünü,
selamını sabahını kimseden esirgemedi, elinden geldiğince evinde, bahçesinde
kediciklere köpeciklere kol kanat gerdi, salt kendisi için yaşamadı bu
dünyada, hem pırlanta gibi çocuklar yetiştirdi topluma, hem çevresine
destek oldu, Allah rahmet eylesin, yorgundu, bu dünyanın gailesiyle
yoruldu, yattığı yerde dinlensin.” dedirtenlerle. Bir de tam tersine “Ne
suratsız bir ihtiyardı ama onun gençliği de böyleydi, kimse onun gülen
yüzünü görmedi, selamını sabahını duymadı. Ne kendine beş kuruşluk hayrı
dokundu ne çevresine, bir kedinin başını okşadığı görülmemiştir, aksine camını
kirletiyorlar diye kuşlara bile düşman kesilmişti, balkonundaki çöp poşetinden
kuru ekmek alan anne kediyi, yavrularıyla birlikte nasıl da bir çuvalın içine
koyup uzakta dağ başında bir yere bırakmıştı o soğuk mart gününde.En son
gördüğümüzde, otobüs durağında yatan bir zavallı kulağı işaretlenmiş köpeğe
nasıl da kendisine destek olması gerek bastonunu havalara kaldırıp kaldırıp da
indirip kaçırtmıştı!
Onun suratsızlığından çoluğu çocuğu da
nasiplenmişlerdi de senelerce kapısını çalanı olmamıştı, ah ah rahmet olsun ama
çok nemrut bir ihtiyardı.”
İşte böyle! Arkanızdan
söyleneceklere biraz önem veriyorsanız iyilik yapın, bu dünyada iyilik. Kin
nefret tohumları atmak yerine sevgi merhamet barış rüzgarları estirin
çevrenizde. Sonuçta sizin de arkanızda bırakacaklarınız bir çift eski
ayakkabıyla bir pazen gecelik olacak belki de.
Ece Bilgin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder