9 Mar 2012

Çiçekli pazen gecelikle, bir çift içi keçeli ayakkabı..


  
Evin ön cephesinden dışarıya bakmayı pek sevmem; arabalar, işleyen yoğun trafik ve karşı tarafta daha geçen bir iki yıl öncesine kadar bahçe içindeki tek katlı evlerle meyve ağaçları olan şimdiyse taş yığını şeklindeki yapılar, nesine bakayım, neyi seyredeyim ki ?

   Ama o gün tesadüf dışarıya bakıyorum, yan bloka bir cankurtaran arabası yanaştı, bir telaş bir koşturma, sedyeyle yaşlıca bir kadın çıkartılıp arabaya yerleştirildi, onunla beraber bir iki yakını da araca bindi. Geride, arkalarından yeisle,  endişeyle bakan üç beş komşu kadın kaldı. Kimdi, nesi vardı bilemedim, eskisi gibi komşuluklar yok ki, değil bitişik apartmandaki komşularınızı tanımak, alt kat üst kat komşunuzdan bile bihaber oluyorsunuz bu modern kent hayatında.

   Neyse ertesi günü alışverişe çıktım, yol üzerindeki her gün tam saatlerinde beni bekleyen kedilerimi, köpeklerimi besleyeceğim, tam bir gün önce içinden sedye ile o kadının taşındığı evin önünden geçeceğim, gözüme bir şey ilişti, bahçe duvarının üzerine konulmuş açıkta bir çiçekli, yaşlıca teyzelerin giydiği cinsten pazen gecelik ve onun üzerinde uzunca süre giyildiği belli, içlerine keçe konulmuş bir çift siyah kışlık ayakkabı. Önce neden bunlar buraya konulmuş dedim, sonra bir gün önceyi anımsadım sedyede kendinden geçmiş o güzel yüzlü yaşlıca bayanı ..İçim cız etti. Anladım ki ondan geriye kalan ve adet üzerine alınması için kapıya bırakılan iki özel eşya idi bunlar.

   Dünyada yaşarken hiç ölmeyecekmiş gibi yapılanlar, söylenenler, umutlar, beklentiler, kırılan gönüller, inandığımız dava, amaç, misyon uğruna harcadığımız bir ömür..Ve bittiğinde arkada bırakılanlar, kimileri daha etkin daha yetenekli oluyor, kitaplar, eserler, hep anılmasını sağlayan objeler bırakırken bazıları da işte kapı önüne çıkartılıveren iki özel eşyasıyla veda ediyor bu yaşama.

   Ya sözcükler, arkanızdan söylenenler? “Ne iyi bir kadıncağızdı, kimseleri kırmadı, güler yüzünü, selamını sabahını kimseden esirgemedi, elinden geldiğince evinde, bahçesinde kediciklere köpeciklere kol kanat gerdi, salt kendisi için yaşamadı bu dünyada,  hem pırlanta gibi çocuklar yetiştirdi topluma, hem çevresine  destek oldu, Allah rahmet eylesin, yorgundu, bu dünyanın gailesiyle yoruldu, yattığı yerde dinlensin.” dedirtenlerle. Bir de tam tersine “Ne  suratsız bir ihtiyardı ama onun gençliği de böyleydi, kimse onun gülen yüzünü görmedi, selamını sabahını duymadı. Ne kendine beş kuruşluk hayrı dokundu ne çevresine, bir kedinin başını okşadığı görülmemiştir, aksine camını kirletiyorlar diye kuşlara bile düşman kesilmişti, balkonundaki çöp poşetinden kuru ekmek alan anne kediyi, yavrularıyla birlikte nasıl da bir çuvalın içine koyup uzakta dağ başında bir yere bırakmıştı o soğuk mart gününde.En son gördüğümüzde, otobüs durağında yatan bir zavallı kulağı işaretlenmiş köpeğe nasıl da kendisine destek olması gerek bastonunu havalara kaldırıp kaldırıp da indirip kaçırtmıştı!

Onun suratsızlığından çoluğu çocuğu da nasiplenmişlerdi de senelerce kapısını çalanı olmamıştı, ah ah rahmet olsun ama çok nemrut bir ihtiyardı.”

   İşte böyle! Arkanızdan söyleneceklere biraz önem veriyorsanız iyilik yapın, bu dünyada iyilik. Kin nefret tohumları atmak yerine sevgi merhamet barış rüzgarları estirin çevrenizde. Sonuçta sizin de arkanızda bırakacaklarınız bir çift eski ayakkabıyla bir pazen gecelik olacak belki de.

Ece Bilgin


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder