26 Mar 2012

Can Almaya Ekip Çok, Kurtarmaya Yok!..


  
Senelerce sahibinin hizmetinde çalıştı, karşılığında aldığı en fazla bir avuç daha fazla samandı. Yaz demedi kış demedi, çamurdu, kardı etrafında vızır vızır son sürat motorlu araçlar, egzos gazlarına boğularak gün geldi üç kuruş nalbant parası çok görüldüğü için ayağına batan nalının çivilerine rağmen koştu koştu..
   Bir tek geceleri; ıslak zeminli, ahırdan bozma, her tarafından soğuk rüzgarlar esen barınağında, üzerindeki eğeri çıkartıldığında terden sırıksıklam  sırtının buz kesmesine aldırmadan yalnız kaldığında; anılarına, artık çok silikleşen yeşil çayırlardaki kardeşleriyle koşup oynaştığı günlere geri dönüyordu. Ertesi gün taşıyacağı yüklerin, sırtına yiyeceği kırbacın hatta hızı kesildiğinde  sıklıkla kaburgalarına inen kalın değneğin acısına,  ancak o geceler boyu  gözünün önünden silmediği anılarının sıcaklığıyla dayanabiliyordu. Ah! İyi ki de o geceler vardı.
   Yaşı ilerlemişti, daha sahibine ne kadar hizmet edebilecekti, ama ağzında fazla da kalmayan dişlerini sıkmalıydı yoksa sonu o yaşlı arkadaşı, doru beygirinki gibi olacak, bir gece yarısı kaçak kesimde, kasabın keskin bıçağında verecekti son nefesini. Dayanmalıydı, bu tür bir sonu kendine yakıştıramıyordu.
   Zaman içinde arka tarafında, kalça kemiğinde ufak bir yara oluştu, sahibi fark etti ama aldırmadı, baktı yarası büyüyor, böyle durumlarda onun gibilere tedavi amaçlı yapılanı yaptı yaranın üzerine zift sürdü.
   İyileşmedi yara, daha da büyüdü, inanılmaz acı vermeye başladı, ama  yine yüksünmeden günlük taşıma işine devam etti. Ve onu yaratana dua etti; “Benim canımı yük taşırken yollarda al dedi”.
   Bu işkenceli günler ne kadar devam etti bilemedi, acısı özellikle de koşarken dayanılmaz hal almıştı, yaranın etrafını iltihap sarmış, geceleri artık çektiği sancılardan eski günlerinin güzel anılarına da dönemez olmuştu.
   Kültür kentinin, övünç kaynağımız İstanbul’un Bağcılar semtinde, yine sahibinin ağır yüklerini taşımış eve dönüyorlardı, akşam on sekiz sıraları, birden gözleri karardı, başı döndü, sendeledi yere düştü, yıllarca bir avuç samanın karşılığında  hiç yüksünmeden hizmet ettiği sahibi ona şöyle bir baktı, üzerindeki yularını, eğerini çözdü, düştüğü yerde, caddenin ortasında kaderiyle baş başa bıraktı gitti. O biliyordu artık ,yattığı yerden tekrar ayağa kalkamayacak, yelelerinde rüzgarın esintisini bir daha hissedemeyecekti. Üzülmedi, kimselere kırılmadı, sadece  çocukluğundaki koşup oynadığı, soğuk pınarlarından ağız dolusu suyunu içtiği yeşil çayırlara bir an önce kavuşmayı diledi, dua etti..
   Mahalleli on dört yaşındaki cefakar o beyaz atın başından ayrılamadı, defalarca belediyeyi, yetkileri aradı,  bir tek polis ekibi geldi olayın yaşandığı yere; yetkililere, belediyeye haber vereceğiz deyip ayrıldı. Saatler saatleri kovaladı gelen giden yok. Duyarlı yürekler isyan etti onun çaresizliğine, acı çekmesine, yine telefonlar edildi sonunda atı gönüllü olarak muayene etmeye bir veteriner hekim geldi, o geldiğinde iş işten çoktan geçmişti; “Zamanında müdahale edilseydi kurtarılırdı, şimdi yapılacak tek şey acısını dindirmek, uyutmak” dedi.
   Sadece veterinerlerin kullandığı T61 iğnesiyle beş saniye içinde uyuyacağını ve acılarının sonlanacağını söyledi. Çaresiz beyaz at, eliyle gözünü kapatan veterinerin yaptığı iğnenin ardından o hep özlemini çektiği yeşil çayırlara doğru koştu gitti..
   Yelelerinde serin ilkbahar rüzgarı, birazdan kana kana suyunu içeceği pınarlara, uyduruk barınağında hep hayalini kurduğu o çocukluğunun sayılı mutlu günlerine doğru dört nala koştu koştu..
   Belediyeler sahipsiz kedi özellikle de köpek şikayetlerini değerlendirmede maşallah çok dakikler; aç telefonu, anında şikayet yerindeler, göstermelik usullerle bazen yakalama ilacının dozunu özellikle fazla koyarak, bazen barınaklarda kısırlaştırma yapıp, henüz kapanmayan yaralarıyla dağ başına salarak o garipleri öldürmekte çok ustalar. Ama bu beyaz atın olayında olduğu gibi, iş can kurtarmaya gelince hiç ortalarda gözükmezler.
   Can yakmaya can almaya ekipleri çok, can kurtarmaya can yaşatmaya nedendir bilinmez hiçbir zaman  adamları yok..  

Ece Bilgin        

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder