30 Nis 2012

KAPIMI ÇALAN KİM ?



Tatlı bir uyuşukluk içinde dalmışım, bir ses geldi; kulak verdim ses kapının dışından geliyor

Ne sesi olduğunu çözmeye çalıştım; önce bir hışırtı rüzgar gibi, sonra bir ışık demeti gözlerim kamaştı, güneş gibi. Bir koku insanın içine hoşluk saçan, çiçek gibi. Ve bir ses şakıyan cikleyen, kuş gibi.

Rüyayla uyanıklık arasında ne olduğunu anlayamadığım, ama hiç durmadan devam eden, beni dışarı davet eden bıkmadan usanmadan ısrar eden. Tekrar gözlerimi sıkı sıkı yumdum. Gider belki beni rahat bırakır, uyuşukluğuma devam ederim diye bende inatlaştım.

Ama hayır! sesler daha bir belirginleşti, kapım nerdeyse menteşelerinden çıkacak. Önce camdan bakayım, kapıdan daha yakın diye düşündüm. Gökyüzü kalın  yağmur bulutlarıyla kaplı. Güneş aralarından yer buldukça başını çıkartıp ılık ışık demetlerini gönderiyor yer küreye. Yağmur kokulu bir esinti yüzümü yalarken, tek tük açan baharların kokularını getiriyor usulca. Dallarda boz serçeler, hani bütün bir kışı bizle geçiren o ufacık narin bedenlerinden beklenmeyen inanılmaz güçlü bir sesle ötüşüyor. Beton yığınlarının arasında azda olsa kalmış toprak, mis gibi kokuyor. İnsanın ölüp içine giresi geliyor.

Aman tanrım bahar gelmiş, hani Orhan Velinin evine tuz götürmeyi unuttuğu , hani güzelim bahar rüzgarında ter kokusunu soluduğu günler.

Demek ki kapımı çalan o garip hışırtılar ısrarcı rüzgar, dal, kuş sesleri hep bu baharın işi. Demek ki  kapımdaki davetsiz süpriz misafir baharın ta kendisi. Nasılda unutmuşum zamanı nasılda tembel tembel karanlık kışın kasvetine bürünüp, yatmış uyumuşum.

Ne yapsam acaba? açsam mı kapımı yeni bahara ve onun bana getireceklerine. Baharda bütün canlılar üreme telaşına düşmez mi? Şimdi anneciklerinin karınlarındaki korunmalı kedi köpek yavrucukları çok kısa bir süre sonra, bahçemizde evimizin önünde sığınabildikleri kaldıysa eğer, kuytu köşede o güzel masum sevgiye aç gözleriyle bizi beklemeyecekler mi?

Ne yapsam bilemiyorum ki kapımı açsam mı acaba? Baharın bütün getirdiklerine sevincinin coşkusunun peşi sıra sürükleyip getirdiklerine, kucak açsam hepsini koruyup kollayabilir miyim, hepsine sıcak yuvalar bulabilir, duyarsız insanların merhametsizliğinden, sapık zihniyetlerin acımasızlığından uzak tutabilir miyim acaba, kalbime sığdırabildiklerimi evime bahçeme, benim gibi can dostlarının yanlarına yerleştirebilir miyim?

Ah! Ne yapsam bilemiyorum ki? Diğer yıllardaki gibi, kaybolan canların ardı sıra üzülmeye göz yaşı dökmeye gücüm kaldı mı? İnsanlara o küçüklerin, onları canları pahasına koruyan annelerin mal değil eşya değil CAN olduklarını anlatacak mecali kendimde bulabilir miyim?

Ben hızla bütün bu soruların yanıtlarını  kafamdan geçirirken, birden kapım sonuna kadar büyük bir gürültüyle kendi kendine  açıldı. İşte artık ben istesem de istemesem de kabul etsem de etmesem de bütün ihtişamıyla bahar içerideydi.

Anladım ki insan yaşadığı sürece kapısına dayanan bahara ve onun getireceği yeniliklere, yeni taze canlara hayır deyemeyecek. Eh ne yapalım, baharla gelen düğün bayram, uğraşlar çabalamalar ilk kez yapılmayacak ki, yeter ki içimizdeki can sağ ve sıhhatte olsun…
İşte bu yazının sonuna bu şiir yakışır:

Bir şeyler olacak yarın
Duruşundan belli
Kırdaki atların
Bulutların koşuşundan belli
Kazışından köstebeklerin
Karıncaların telaşından belli
Bir şeyler olacak yarın
Belki bir tomurcuk
Belki bir ağacın düşen yaprağı
Belki de bir çocuk
Pek o kadar göremesek de uzağı
Kuşların uçuşundan belli
Bir şeyler olacak yarın
Öbür günden önemsiz
Bu günden önemli.

Bülent Ecevit

ECE BİLGİN



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder