Tatlı bir
uyuşukluk içinde dalmışım, bir ses geldi; kulak verdim ses kapının dışından geliyor
Ne sesi olduğunu
çözmeye çalıştım; önce bir hışırtı rüzgar gibi, sonra bir ışık demeti gözlerim
kamaştı, güneş gibi. Bir koku insanın içine hoşluk saçan, çiçek gibi. Ve bir
ses şakıyan cikleyen, kuş gibi.
Rüyayla uyanıklık
arasında ne olduğunu anlayamadığım, ama hiç durmadan devam eden, beni dışarı
davet eden bıkmadan usanmadan ısrar eden. Tekrar gözlerimi sıkı sıkı yumdum.
Gider belki beni rahat bırakır, uyuşukluğuma devam ederim diye bende
inatlaştım.
Ama hayır! sesler
daha bir belirginleşti, kapım nerdeyse menteşelerinden çıkacak. Önce camdan
bakayım, kapıdan daha yakın diye düşündüm. Gökyüzü kalın yağmur bulutlarıyla
kaplı. Güneş aralarından yer buldukça başını çıkartıp ılık ışık demetlerini
gönderiyor yer küreye. Yağmur kokulu bir esinti yüzümü yalarken, tek tük açan
baharların kokularını getiriyor usulca. Dallarda boz serçeler, hani bütün bir
kışı bizle geçiren o ufacık narin bedenlerinden beklenmeyen inanılmaz güçlü bir
sesle ötüşüyor. Beton yığınlarının arasında azda olsa kalmış toprak, mis gibi
kokuyor. İnsanın ölüp içine giresi geliyor.
Aman tanrım bahar
gelmiş, hani Orhan Velinin evine tuz götürmeyi unuttuğu , hani güzelim bahar
rüzgarında ter kokusunu soluduğu günler.
Demek ki kapımı
çalan o garip hışırtılar ısrarcı rüzgar, dal, kuş sesleri hep bu baharın işi.
Demek ki kapımdaki davetsiz süpriz misafir baharın ta kendisi. Nasılda
unutmuşum zamanı nasılda tembel tembel karanlık kışın kasvetine bürünüp, yatmış
uyumuşum.
Ne yapsam acaba?
açsam mı kapımı yeni bahara ve onun bana getireceklerine. Baharda bütün
canlılar üreme telaşına düşmez mi? Şimdi anneciklerinin karınlarındaki
korunmalı kedi köpek yavrucukları çok kısa bir süre sonra, bahçemizde evimizin
önünde sığınabildikleri kaldıysa eğer, kuytu köşede o güzel masum sevgiye aç
gözleriyle bizi beklemeyecekler mi?
Ne yapsam
bilemiyorum ki kapımı açsam mı acaba? Baharın bütün getirdiklerine sevincinin coşkusunun
peşi sıra sürükleyip getirdiklerine, kucak açsam hepsini koruyup kollayabilir
miyim, hepsine sıcak yuvalar bulabilir, duyarsız insanların
merhametsizliğinden, sapık zihniyetlerin acımasızlığından uzak tutabilir miyim
acaba, kalbime sığdırabildiklerimi evime bahçeme, benim gibi can dostlarının
yanlarına yerleştirebilir miyim?
Ah! Ne yapsam
bilemiyorum ki? Diğer yıllardaki gibi, kaybolan canların ardı sıra üzülmeye göz
yaşı dökmeye gücüm kaldı mı? İnsanlara o küçüklerin, onları canları pahasına koruyan
annelerin mal değil eşya değil CAN olduklarını anlatacak mecali kendimde
bulabilir miyim?
Ben hızla bütün
bu soruların yanıtlarını kafamdan geçirirken, birden kapım sonuna kadar
büyük bir gürültüyle kendi kendine açıldı. İşte artık ben istesem de
istemesem de kabul etsem de etmesem de bütün ihtişamıyla bahar içerideydi.
Anladım ki insan
yaşadığı sürece kapısına dayanan bahara ve onun getireceği yeniliklere, yeni
taze canlara hayır deyemeyecek. Eh ne yapalım, baharla gelen düğün bayram,
uğraşlar çabalamalar ilk kez yapılmayacak ki, yeter ki içimizdeki can sağ ve
sıhhatte olsun…
İşte bu yazının
sonuna bu şiir yakışır:
Bir şeyler olacak
yarın
Duruşundan belli
Kırdaki atların
Bulutların
koşuşundan belli
Kazışından
köstebeklerin
Karıncaların telaşından
belli
Bir şeyler olacak
yarın
Belki bir
tomurcuk
Belki bir ağacın
düşen yaprağı
Belki de bir
çocuk
Pek o kadar
göremesek de uzağı
Kuşların
uçuşundan belli
Bir şeyler olacak
yarın
Öbür günden
önemsiz
Bu günden önemli.
Bülent Ecevit
ECE BİLGİN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder