Son
zamanların moda terimi “empati”. Bilen bilmeyen herkes olur olmaz her yerde
kullanıyor bu son dönemlerin flaş
sözcüğünü.
Biz
severiz, Türk halkı olarak bu tür süslü püslü, boyalı cilalı sözcüklerin,
terimlerin arkasına sığınmayı. Hatta bu şekilde toplumda saygınlık ta kazanırız
kendimizce. “Aaa. bak hatun ya da er kişi ne de kültürlü, nasıl da bizim
manasını anlamadığımız(!) sözcüklerle konuşuyor” deriz.
Bu
sözün karşılığı “duygudaşlık” değil midir Allahaşkına? Kendini onun yerine
koyma, onunla aynı duyguları paylaşma, paylaşabilme.
Peki
becerebiliyor musunuz? Becerebiliyor muyuz kendimizi başka bir canlının yerine
koyabilmeyi. Bunu salt insan bazında düşünmeyin, dünya üzerinde sadece insanlar
yaşamıyor ki! Kedisi var, köpeği var, kurdu kuşu var. Var oğlu var. Misal,
havalar soğuğa çaldı mı, çalmadı mı? Bizler üşümeye başladık, kalın
giysilerimizi dolaplardan çıkardık mı çıkarmadık mı? Hatta günlük
beslenmelerimize daha bir özen göstermeye başladık mı başlamadık mı?
İyibunların hepsi güzel, yapılması gereken, kışdan önce alınması gereken önlemlerde, bunu yapamayan, yaşamı sadece biz insanoğlunun ilgi ve merhametine bağlıolan canlıların yerine kendimizi koyabiliyor muyuz? Onlarla empatisağlayabiliyor muyuz? Şu bahçemizdeki tekir kedi neden öyle tortop olmuş,
umarsız bakışlarını sizin mutfağınızdan gelen mis kokulara odaklamış dersiniz?
Onun kışlık, yedekte daha çok tüylü kalınca postu, mutfağında erzağı var mı
acaba.
Her
sabah nereye gittiği belirsiz, kapınızın önünden son günlerde hafifçe de
topallayarak geçen, tüyleri dökük karabaş, kar tipi başladığında dışarılara
sığındığı yıkıntıdan çıkamadığında, acaba bir yerlere kemiklerini depolamış
mıdır? Altına serebileceği kuru bir çuval, çaput parçası ayarlamış mıdır? Ya
ıslak beton zeminli barınaklardaki yavrular hazırlar mıdır ölümcül gençlik
hastalığının acılarına, kan kusa kusa malum sonlarını karşılamaya?
Siz bu
canlıların yerine hiç kendinizi koydunuz mu? Koyabildiniz mi? O cesareti
kendinizde bulabildiniz mi? Bir gece sıcacık yatağınızda yattığınızda,
altınızda gündüzden yıkanmış, gece buza çekmiş beton zemin olduğunu hiç
düşündünüz mü?
Yoksa
siz de, “O hayvandır; acıkmaz, susamaz, üşümez, acı çekmez diyenlerden misiniz?
Empati
kurmak öyle her babayiğidin harcı değildir, herkesler beceremez, biraz da
cesaret ister hatta mangal gibi yürek ister. Çünkü bir canlının yerine
koyarsanız kendinizi, onunla duygudaş olursanız eğer, o canla birlikte acı
çekmek, üzülmek, aç kalmak gibi durumlarınız
olur; onun adına üzülür, onun adına hasret çeker, hayal kırıklıklarına
uğrarsınız ister istemez. Ya da işinize
gelmez, “adam sende, şimdi kalkıp ta şu evin önünden nereye gittiğini
bilemediğim aksak, tüyü dökük, uyuz
görünümlü köpek için mi kafa yoracağım, bahçedeki yavrulu anne kedi üşüyormuş
bana ne, nereye sığınırsa sığınsın, sıcaklığın
eksi derecelere düştüğü kış gecelerinde ben kendi evimin sıcaklığına
bakarım” deyip geçersiniz.
Ben
bunun tersini yapanları, yapabilenleri dağlara atılmış, kısırlaştırma
ameliyatının dikişleri apseli iki aylık köpeğin yerine kendisini koyanları,
Vişnelik’teki büyük okul bahçelerinde gündüz saklanan ancak geceleri iki lokma
yemek bulabilmek için ortaya çıkan kediciklerin aç karınlarını kendine dert
edenleri, karda yemek bulamayıp tir tir titreyen yaban güvercinlerini,
serçeleri düşünenleri, yetmedi denizlerdeki işkence edilen yunusları,
kıtalararası uzaklıktaki derisi canlı canlı soyulan fokları, dünya üzerindeki
tüm canlıları düşünüp merhamet duyan, kendisini onların yerine koyan insanları
tanıyorum. Ve hepsinin de gözlerinde ki “hayvan sevmenin dayanılmaz ızdırabına”
şahit oluyorum.
Geceleri tatlı uykularından acılı bir kedi köpek sesine uyanan sevgili
arkadaşlarım, biliyorum ki onların hepsi de o canlarla ”duygudaş” olmuşlardır.
Onlar için mutlu olunan anlar, saatler çok kısıtlıdır; sahiplendirilen mağdur durumdaki
bir hayvan, ölümden döndürülen bir can. İşte topu topu hepsi bu kadar.
Empatikurun dostlar, kurun! Hem kendi cinsinizle, hem de sizin dışınızdakilerle.
Önümüz kış dışarıdaki canların bu duygudaşlığa çok ama çok ihtiyacı var. Onlar
aynen sizler gibi acıkır, üşür ve de en önemlisi sevilmeyi isterler.
Ece Bilgin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder